İlk olarak İstanbul’da yahut İstanbul’da da geçen yabancı filmleri işlemeye başlamıştım. Sonrasında Yeşilçam’a geçtim. Buna dair sürekli güncellediğim ve güncellemeyi sürdüreceğim listeyi barındıran yazı Eski Filmlerde İstanbul olarak bu blog altında yer alıyor. Tabi bu arada yapılmış film listelerini incelemeye başladım. İMDB’den filmlere çekim yerlerine göre bakmaya ve filmleri bulmaya başladım. Bu çok başarılı bir yol olmadı. Çoğu filme erişemedim. Bu sefer erişebildiğim yazı ve makalelere, birileri tarafından yapılmış film listelerine göz attım. Mühim bir makalede 70 kadar filmden bahsediyordu. Halbuki ben hedefi 100 olarak koymuştum. Film listeleride pek işime yaramadı. Genelde hit almak için yapılmış listelerdi. İş başa düştü ama bu işin altından kalkabilir miydim? Açıkcası çok sıkıştığımda bana film önerilerinde bulunan çok az sayıdaki kişiler imdadıma yetişti.
100 Yeşilçam Filminden 100 Dakika İstanbul
100 Yeşilçam Filminden 100 Dakika İstanbul
istanbulium paylaştı: 18 Eylül 2019 Çarşamba
Youtube’da telif haklarından ötürü video yayını durdurulduğu için artık Facebook üzerinden ulaşılmaktadır.
Açıkcası başından sonuna kadar oturup seyreden olacak mı, çok merak etmekteyim. Eğer telefon ya da bilgisayarda birşeyler yaparken seyredilmek istenirse pek ihtimal vermiyorum seyredileceğine. Tek yol, büyük ekran haline getirip, eli fare ve klavyeden uzak tutmak olabilir.
Özellikle Getty arşivinde İstanbul Panoramaları yüksek çözünürlüklü olarak taranmış ve kamuya açık, ulaşılabilir durumdadır. 6 ila 14 parça şeklinde değişen bu panoramaların birleştirilmiş hali genelde 10000 px uzunlukla nispeten düşük çözünürlüklü olarak da ayrıca tarandığı şekliyle sunuluyor.
Bu panoramaları Eski İstanbul Fotoğrafları Arşivi’nde daha derli toplu ve seri olarak ulaşılabilsin diye toparlıyorum. Siteye çok aşina olmayanlar için bu yazı içerisinde de baskıya uygun gördüklerimi ayrıca belirteceğim.
Panoramaların birleştirmesini genelde Image Composite Editor programıyla kendim yaptım ama birkaç panorama için program başarısız olunca destek aldım. Bir iki arkadaşımız birleştirme yerlerinde oluşan problemi gidermek adına işlem yapıyor. Sonucunu ben de merakla bekliyorum.
Bu işlere aşina olanlar kendileri de yüklenen paftaları indirmek suretiyle birleştirebilir, temizleyebilirler.
Yeni panoramalar elime geçtikçe yahut mevcutların daha yüksek kalitelisini edindikçe linkleri değişeceğim. Şimdi gruplu olarak panoramalara geçersek;
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii
Özellikle eski İstanbul fotoğrafları ile uğraşanlar, yer tespitlerinde yahut fotoğrafa giren yapıların tespitlerinde referans noktaları ararlar. Eğer günümüze ulaşmış yapılar varsa iş kolaydır. Fakat ulaşmayan yapılar nedeniyle çok fazla kafa karışıklığı olabilmektedir. Sadece yapılar değil, yollar da değişmiş olduğu için bazen yanıltıcı sonuçlara gidilebiliyor.
Evet bu sorunları bizzat sıkça yaşadım. Bugün olmayan bir eseri tanımlamanın zorluğu bir yana, sadece hafızada tutmak gerektiğinden ötürü tekrar lazım olduğunda bulması kolay olmuyordu. Camiler gibi birbirine bazen çok benzeyen ve yakın konumlanan eserler ise sıkça karıştırılıyordu.
Çok uzun zamandır yapmak istiyordum. Özellikle bugün olmayan eserleri bir haritada toplayıp, gerektiğinde başvuru kaynağı olarak kullanayım. Twitter’da gördüğüm bir mesaj sonrası ulaştığım sayfa sonrasında artık yapmam gerektiğini düşünüp işe başladım.
Bunu hazırlarken daha çok Alman Mavileri haritaları ile eski fotoğraflardaki görünümlerden faydalandım. Alman Mavileri’nin harita örtüştürmesini kendim yapmıştım, onu kullandım. Bu haritaların en büyük özelliği ölçümlerin hassas olması ve bugünkü haritaların üzerine koyduğumuzda birebir örtüşmesi. Ayrıca Kültür A.Ş. tarafından yayınlanmış “İstanbul’un 100 Kaybolan Eseri” kitabını biliyorum. Elimde yok ama gözatmıştım. Orada halen kısmen / harabe halinde duran bazı eserlere de yer verilmişti. Burada bizim amacımız daha farklı. Elbette ortak eserler olacak ama çok daha fazlası olacak. Mesela nasıl yaparım kısmına henüz karar vermedim ama genelde tek bir nokta ile tanımlaması pek uygun olmayan eski yapılar, konaklara da yer vermeyi düşünüyorum. Çünkü bu yapılar eski fotoğraflarda sıkça karşımıza çıkıyor.
Bu eserlerin kimisi zaman içinde harap olup ortadan kalkmış, kimisinin ise yerine başka bir yapı yapmak, bulunduğu noktadan yahut yakınından yol geçirmek için yıktırılmış. Bugün kimisinin yeri boş, kimisinin yerinde başka bir bina mevcut, kimisinin yerinden ise yol geçmektedir.
Kırkçeşmeler, Nicholas V. Artamonoff Arşivi, Nisan 1935
Aslında bir başlangıç yaptım. Halen kendi bildiğim eksikler mevcut. Zaman içinde o eserlerle ilgili bilgilerdeki tereddütlerim kalktıkça tamamlayacağım. Ayrıca özellikle kulelerden çekilen panoramalarda gördüğümüz ama bugün olmayan eserleri yeniden bir taramam gerekiyor. Bununla birlikte benim gözümden kaçanlar elbette vardır. Eksik ve hatalı konumlandırma ve isimlendirmeleri bu yazıya yorum yazarak iletirseniz eklerim / güncellerim.
Haritada nokta konumlanmasını eserlerin merkezlerini baz alarak ayarladım. Hata kesin yoktur demiyorum ama çoğunlukla sapmalar 1-2 metreyi geçmeyecektir.
(11 Aralık 2018 itibariyle 103 nokta tanımlandı)
(24 Aralık 2018 itibariyle 127 nokta)
Eski filmler ile İstanbul’da çekilmiş belgesellerden İstanbul manzaralarını içeren bölümleri kesip biçerek oluşturduğum videoları aşağıda paylaştığım ‘Playlist’lere de ekliyorum. İki playlist ve liste oluşturdum. Yabancı filmler / belgeseller ile Yeşilçam Sineması. Aldığım kısımların sadece belge niteliği taşıyan görüntüler olmasına dikkat ediyorum. Liste yeni videolar eklendikçe sürekli güncellenecektir. Listede olması mümkün filmleri yorum kısmında belirtirseniz ve hatta mümkünse filme ait bir link eklerseniz, zamanı geldiğinde o filmi de işleme alabilirim. Gerek önerileri, gerekse kendim tespit ettiğim filmleri ve sahneleri dikkate alıyorum.
Araştırmalarımda bazen İstanbul görüntülerine sahip eski film isimlerine rastlıyorum ama filmlere ulaşamıyorum.
Bu videoların uzunluğuna göre çoklukla aynısı olmakla birlikte zaman zaman daha kısa bölümlerini aynı zamanda Twitter ve Facebook İstanbulium sayfasına da yüklemekteyim. Genel olarak videoların süresinde kolay izlenmesi adına 4 dakikayı aşmamaya gayret ediyorum. Twitter’da 140 saniye üst sınırı olduğu için eğer daha uzun olmuşsa Twitter’a özel ikinci bir versiyon hazırlıyorum. Eğer takipe alırsanız filmlere, filmdeki sahnelere ait diğer arkadaşların yorumlarına da erişebilirsiniz. Ayrıca bu filmler için oluşturduğum IMDB listesine toplu olarak ulaşabilirsiniz.
Filmlerin ismi üzerindeki link Youtube videosuna, tarih üzerindeki link ise Facebook videosuna gitmektedir.
Yabancı Film ve Videolar Listesi:
1. L’immortelle (1963) f1, f2, f3, f4
2. The secret of Stamboul (1936)
3. Tintin et le mystère de la Toison d’Or (1961)
4. Coplan FX 18 casse tout (1965) f1 f2
5. You Can’t Win ‘Em All (1970)
6. Topkapı (1964)
7. Five Fingers (1952)
8. From Russia With Love * (1963)
9. Murder On The Orient Express * (1974*)
10. Istanbul (1957)
11. La corne d’or (1964 Belgesel)
12. Maître Galip (1964 Belgesel)
13. Bosphore (1964 Belgesel)
14. Byzance (1964 Belgesel)
15. Istanbul (1964 Belgesel)
16. Inshalla – Razzia am Bosporus (1964)
17. Kommissar X Drei grüne Hunde (1967)
18. America America (1963)
19. Aurinkoranta (1963 Belgesel)
20. Estambul 65 (1965)
21. Coplan Saves His Skin (1968)
22. Target: Harry (1969)
23. Simplon Orient Express (1956)
24. İstanbul (Video) (1959)
25. İstanbul (Video) (1960)
* Telif haklarından ötürü Youtube kaldırdığı için link verilemiyor. Facebook sayfasında bulunmaktadır.
Aşağıda göreceğiniz listede ise Yeşilçam filmleri yer alacaktır. Film üzerinde kendi hazırladığım videonun linki yer alacaktır. Bu sefer IMDB sayfası yerine filmleri genelde Youtube’da bulduğum için filmin Youtube linkerini vereceğim.
Yeşilçam filmleri listelerini işlem yaptıkça kaydını buraya aldığım için gördüğünüz liste kısa olabilir. Filmlerde belirli bir sıralama yapılmayıp, işlem sırasına göre dizilmektedir. Filmin çekim yılı olarak 1969 senesini üst sınır olarak belirledim. Hedefim 90 işlenmiş filme ulaşıp, bu 90 filmden 90 dakikalık bir video hazırlayıp projeyi sonlandırmak.
İstediğim her filmi maalesef kullanamıyorum. Kimi hak sahibi firmalardan uyarı geliyor ve eklediğim videolar Youtube’dan siliniyor. O nedenle bu filmlere ait videolarda link yoktur. Yeni video oluştururken de daha önce uyarı aldığım firmalara ait filmleri görüntülerini beğeniyor olsam da riske girmemek adına kullanmıyorum. O nedenle işlenebilir özellikteki potansiyel film sayısı epeyce düşüyor. Bazen film ekseriyetle iç mekân çekiminden oluşuyor ve maksadıma uygun görüntü seçemiyorum. Muhtemeldir ki bazen filmlere hızla gözatarken gözümden kaçırıyorum sahneleri. O nedenle öneriler benim için önemli oluyor. Özellikle 50 film sonrasında yeni film tespiti iyice zorlaştı. Hiçbir yerde geniş bir liste olmadığı için referanslarım sadece öneriler oluyor. O konuda da çok yardım gördüğümü söyleyemem. Facebook sayfasında yorumları ile paylaşımları zenginleştiren bir abimiz işime yarayan film önerisinde bulunuyor. İsmen elimde olmayınca mecburen Youtube’da sürekli eski filmleri açıp seri biçimde gözatıyorum.
Aynı zamanda Google Drive‘da film listesinde yönetmen ve başrol oyuncu adı şeklinde detaylı olarak da tutulmaktadır.
* Bu filmlerden oluşturulan videolar hak sahiplerinin talebi gereği Youtube tarafından otomatik olarak gösterimi engellenmektedir.
Bana bazı arkadaşlarımın dijital olarak ulaştırdığı veya kurumların paylaştığı ortamlardan indirdiğim eski İstanbul haritalarını daha önce yine bu sitede haritalarla ilgili detaylar vermek suretiyle paylaşmıştım. Şimdi paylaştığım haritaların listesini ve inceleme / indirme linklerini tek bir yazıda toparlamanın uygun olduğunu düşündüm. Ayrıca bu yazı içerisinde ek olarak eski haritaların günümüz haritası üzerine bindirme suretiyle yaptığım çalışmaların indirilebilir dosya linklerini de ekliyorum. Haritaları bu şekilde incelemenin çok fazla avantajı olmaktadır.Haritaları indirebilirsiniz elbette ama çok gerekli değil. Onun yerine Google hesabınızla bağlanmışsanız kendi albümlerinize almak için albüme katılmanız yeterlidir. Ondan sonra kendi albümleriniz altında sürekli olarak görüp, internet üzerinden her yerden rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Bazen bir noktayı ararken birden fazla farklı haritayı da kullanmak gerekebiliyor. Mesela tespiti bina düzeyinde daha fazla detay veren Goad haritasında yapıp, Alman Mavilerini kullanmak suretiyle günümüz konumunu net olarak ortaya koyabiliyorum. Üstte Tanpınar’ın evinin yerini tespit etme örneğini görüyorsunuz.
Listede harita bölgesi, çizim tarihleri ve pafta sayısı yer almaktadır. Pafta sayısı üzerindeki link Google Photos’a yüklenen albümlere gitmektedir.
Alman Mavileri haritaları 3 cilt olarak yayınlanmıştı. PDF olarak hazırlanmış dosyadan resimler halinde paftaları almak suretiyle oluşturduğum albümlere ve PDF dosyalarına (3 dosya toplamı 564 MB boyutunda) aşağıdan ulaşabilirsiniz.
Alman Mavilerindeki paftaları mapwarper sitesini kullanmak suretiyle günümüz haritalarıyla örtüştürdüm. Tüm İstanbul için bu örtüştürme / bindirme haritasını şuradan görebilir ve arzu ederseniz .KML dosyası olarak indirip Google Earth programında daha kolay izleyebilirsiniz. Elbette elimdeki olanaklardan ötürü çok profesyonel değil ama benim tüm ihtiyacımı karşılamaktadır. Genelde Alman Mavileri’nde eğer bir eser belirtilmişse çoğunlukla % 100 yerine oturuyor; bazen de birkaç metreye kadar sapabiliyor. Söylediğim gibi elimdeki olanaklarla “paint” kullanarak birleştirme yaptım. Örtüştürme dosyalarını .KML olarak indirip Google Earth ile baktığınızda “Opacity” ayarlarını değiştirerek haritalar arasında geçişler yapabiliyorsunuz
Özellikle bina detayları konusunda çok iyi çizime sahip olan Pervititch haritalarını da örtüştürmek istedim ama çizim ölçekleri gerçek uzunluklarla bağdaşmadığı için başarılı olmadı. Alman Mavileri ise birebir ölçüm yapıldığı için her şey yerli yerine oturmaktadır.
İndirmek isteyenlere kolaylık olsun diye .KML dosyalarını aşağıdaki linkleri kullanarak daha kolay indirebilirsiniz.
Charles Edward Goad tarafından 1904 yılında yangın sigortaları için hazırlanmıştır.
Yüksek Mimar Suat Nirven tarafından 1946-1950 yılları arasında çizilmiş olan paftalardır. Pervititch Haritaları’nın tamamlayıcısı niteliğindeki bu haritalara şuradan ulaşabilirsiniz.
Diğer Haritalar:
Harvard arşivinde yer alan 1922 yılına ait bir İstanbul haritası: Asıl Link, Yedek Link
Haritalar elime geçtikçe Google Photos’a yüklüyorum. Böylece hem kendim lazım olduğu zaman istediğim bilgisayardan, hatta telefondan ulaşabiliyorum; hem de linklerini paylaşıyor; isteyen herkesin albüme katılmak suretiyle benzer şekilde ulaşımı mümkün hale geliyor. Arzu eden indirebiliyor.
Birileri tarıyor, birileri internete koyuyor. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Onlar bir biçimde aslında gizli kahramanlar. Normalde bu işleri kurumlar yapmalı ama bizde kurumlarda halen elindekileri dijitalize edip kolay ulaşılır hale getirme kültürü oturmadı. Dijitalize etseler bile bunu sunarken binbir zorluk çıkartıyorlar.
Haritalar gibi ulaşımı zor olan, baskıları yapılmayan yahut çok eski yıllarda yapılmış kitaplar, kaynak eserler için de geçerli. Pek çok insan bu kitaplara ulaşmak için kütüphanelere gitmek zorunda. Yahut satılıyorsa ve almaya maddi imkânları yeterse sahaflardan temin etmek durumunda. Ekseri çoğunluk için bu pek mümkün değil.
Burada maksadımız piyasada temin edilebilen kitapları paylaşmak asla değil. Hele hele insanların telif hakları ile oynamak hiç değil. Öyle bir durum varsa, bilgi verilirse anında kaldırırım.
Yeni kitaplar / makaleler / tezler eklendikçe linklerini de ekleyeceğim. Elinizde varsa benimle paylaşırsanız, buraya koyarım.Bunun dışında internette paylaşıma açılmış linkleri de ekleyerek istenildiği zaman bu sayfadan erişilebilir hale getirmek istiyorum.
Resimleri özel bir programla çözünürlüğünü bozmadan boyut olarak düşürüyorum ki internetten daha kolay bakılabilsin. Arzu edenler yanına koyduğum PDF linklerini de indirebilirler.
Zamanla bu linkler kırılmaz diye umuyorum. Eğer edinebilirsem bu riske karşı kendim de bir yerlere yükleyeceğim. Tarih Vakfı tarafından yayınlanmış Dünden Bugün İstanbul Ansiklopedisi ciltleri.
Reşat Ekrem Koçu’nun 11 Ciltlik yarım kalmış olan İstanbul Ansiklopedisi “Merak Ediyorum” isimli bir grup tarafından fotoğraf çekimi yöntemiyle dijitalleştirilmiş. 3,269 fotoğrafı 2 ayrı albümde toparladım. PDF dökümanlarından resimleri ayıklayarak 2 albüm oluşturdum. Açıkcası bu şekilde istediğimi bulmak bana daha kolay geliyor. Arzu edenler için 11 adet ve 1,2 GB tutan PDF linkleri şurada.
Tezler / Makaleler:
Aslında Guillaume Berggren’in bu fotoğrafına dair tespiti Facebook’taki Oldist grubumuzda uzun dönem önce yapılmıştı. Twitter’da bu fotoğrafa dair bir paylaşımda sorulan “bugün aynı noktadan aynı manzarayı çekebilir miyiz” sorusu üzerinden çekim noktası gündeme geldi ve müdahil oldum. O yazışmalarda neden orası olamayacağına dair savlar sonrası konu gündemimizde kaldı ve nokta tespitini iyice netleştirmek adına bazı çalışmalar yaptık. Elbette ilk başta yanılmış olabilirdik. Aslında tespiti netleştirme çalışmalarını bu işin artık uzmanı olan Selman abi yaptı. Ben sadece paylaşımda bulundum.
Sonrasında düşününce bu çalışmaları örnek bir vaka olarak paylaşma fikri doğru geldi. Daha evvel pek çok eski fotoğrafla alakalı benzer tespitlerimiz oldu. Bazen atılan farklı görüş bizim fotoğrafa daha fazla eğilmemize neden oldu. Maksadımız kişileri haksız çıkarmaktan ziyade açık bir nokta bırakmadan doğrusunu tespit etmek. Çekim noktasını kesinleştirmek adına evvela kendimizi ikna etmek için fotoğraftaki pek çok detaya dikkat ettik; değişimi analiz etmek adına, başka eski fotoğraflar, eski ve yeni haritalar, günümüz fotoğraflarını kullandık. Yetmedi, Selman abinin bölgeye gidip yerinde gördüğü de oldu. (Ben uzak olduğum için katılamadım)
Twitter yazışmaları sonrasında ortaya çıkan çizimleri kullanarak sadece tespit için neler yaptığımızı yazmak adına bir sebep oldu. Bir fotoğrafın çekim noktası tespitinde neler yaptığımıza dair bir örnek oldu.
Elbette aynı noktadan fotoğraf çekme olanağı varsa yahut çekim noktasına yakın sağlam bir referans noktası varsa ne alâ. Hiç uğraştırmıyor o tip fotoğraflar. Ama bazen tüm bunlara rağmen fotoğrafa giren binalar, bölgelerdeki değişim de bizi şüpheye düşürebiliyor. İlk anda emin gibi görünsek de, uymayan bazı şeyler nedeniyle yine haritalara, fotoğraflara başvurabiliyoruz.
Evvela fotoğrafta bulunan günümüze de gelebilmiş eserlerden referans noktalarını dikkate alarak üzerlerinden geçen çizgiler çiziyoruz. Aşağıdaki görüntüler aynı noktadan çekildiğini düşündüğümüz 2 ayrı fotoğraf için çizilmiştir. İlk fotoğrafın büyük hali şuradan, diğer fotoğrafı şuradan görebilirsiniz. Bu çizgiler belirli bir noktada kesişiyorlar ve bu kesişme noktası bizim çekim noktasına en yakın noktalardan birisi oluyor.
Acaba yanılıyor muyuz? Daha önlerden bir noktadan çekilmiş olamaz mı? Çünkü o topografyada ön kısımda yine bir yükseklik bulunuyor. Bahse konu fotoğrafın büyük halini açınca göreceksiniz ki hemen ağaçların ardında 2 tane minare silüeti görünüyor. Selman abi bunları da tespit ederek bana şu çalışmasını gönderdi.
Daha önceden bir başka fotoğrafta çekim noktası olarak düşündüğümüz binayı gösteren fotoğrafı da koyalım.
Fotoğrafta hemen sol altımızda görülen serviler Özbekler Tekkesi haziresinde. Tekke binası günümüzde kısmen biraz daha farklı.
Mihrimah Sultan Camii aslında kadrajımızda ama ağaçlardan dolayı görünmüyor. Sahildeki minare bugün olmayan Adliye Camii’ine ait. Sol kısma doğru giderek Rum Mehmet Paşa, daha sol ve ilerisinde Ayazma Camii, geride iki minaresiyle Valide Camii, soluna doğru Abdi Efendi, Gülfem Hatun camileri ile Mimar Sinan Hamamı, sola doğru geldiğimizde sadece minaresini gördüğümüz Kara Davut Paşa Camii ve ilerisinde daha büyük görünen Aziz Mahmut Hüdai Camii.
Ağaçların arkasında, yapılan çalışmadan da görebileceğimiz Mirzazade ve Abdülbaki Efendi Camileri bulunmaktadır.
Not: İzin almadığım için twitter mesajına link vermeyeceğim. Sadece katkılarda bulunan herkese teşekkür ederim. Bu paylaşım sebebiyle çok keyif aldığımız tespitlerde bulunduk.
İmrahor Camii, Studios Manastırı‘nın bir parçası olan Ayios İoannes Prodromos Kilisesi‘nden (Vaftizci Yahya Kilisesi) 1486 yılında İmrahor İlyas Bey tarafından camiye dönüştürülmüştür. 5. yüzyılda inşa edilen yapı İstanbul’un en eski dini yapısı olarak kabul edilir. En son 1894 yılındaki büyük depremde ciddi hasar gören yapının çatısı 1910 senesinde çökmüştür. Halen Ayasofya Müzesi‘ne bağlı olup, ziyarete kapalıdır.
Mirahur, mir-i ahur, emir-i ahur şeklindeki kullanım zamanla İmrahor‘a dönüşmüştür. Istabl-ı Amire olan saray ahırlarının ve at işlerine bakan görevlinin ünvanıdır.
İmrahor Camii‘nin bir müze olması planlanırken son dönemde cami olarak yeniden hizmete alınması için restore edileceğine dair haberler çıktı. E madem öyle oldu, daha önce sadece bir kısmını internet ortamında paylaştığım fotoğrafları ortaya çıkarmak zamanı da gelmiş demektir.
Yapıyı şans eseri mi desem, gökten düşen elmaların bu sefer kafamıza isabeti mi desem, ne desem bir arkadaşımla birlikte 10 Ocak 2009 günü gezme şansım olmuştu. Şanssızlığımız ise yanımızda sadece kompakt bir fotoğraf makinesi olmasıydı.
İmrahor Camii İç Genel Görünümü
Camiye girmeden önce avludan görünümler ve örnek mezar taşı fotoğrafları:
İmrahor Camii Son Cemaat Yeri:
İmrahor Camii Zemin Mozaikleri:
İmrahor Camii’nin diğer bölümlerinden:
Genel Görünümler:
İslam Ansiklopedisi Cilt: 22, sayfa: 228-231’de Semavi Eyice tarafından yazılan madde veya ilgili PDF dosyası.
İMRAHOR İLYAS BEY CAMİİ
İstanbul’da XV. yüzyıl sonlarında eski bir Bizans kilisesinden çevrilen cami.
II. Bayezid’in mîrâhuru İlyas Bey aslen, Arnavutluk’un güneydoğusunda bulunan Görice (Korçë) kasabasının 7 km. kuzeyindeki Boboştitsa (Boboshtica) köyünden olup II. Bayezid 891 (1486) yılında bir temliknâme ile bu köyü ona bağışlamıştır. İlyas Bey’in 910 (1504-1505) tarihli vakfiyesinden öğrenildiğine göre İstanbul’daki camiden başka Görice’de cami, imaret, medrese, sıbyan mektebi, türbe ve hamamdan oluşan bir külliye de yaptırmıştı (bk. İMRAHOR İLYAS BEY CAMİİ ve TÜRBESİ). Öldüğünde Görice’deki camiinin yakınındaki türbesine gömülen İlyas Bey, bu hayratını yaşatmak için Görice’de dört köy, Premedi’de bir köyle mezralar, İstanbul’da Langa’da (Yenikapı) bir çifte hamam, yedi dükkân, Yanya’da bir hamam, dört değirmen, Yedikule’deki Cami mahallesinde evler ve dükkânlar vakfetmişti. İlyas Bey’in Zilhicce 915 (Mart 1510) tarihli ikinci vakfiyesinden Çorlu’da da bir cami ile sıbyan mektebi, yine İstanbul’da başka bir mektep, Edirne’de de bir mektep yaptırdığı, bunlara Langa, Mercan Ağa, Galata’da ev ve dükkânlar vakfettiği, mütevelli olarak da oğlu Mustafa Çelebi’yi tayin ettiği anlaşılmaktadır. İlyas Bey’in temliknâmesi ve iki vakfiyesi 1952’te Tayyip Gökbilgin tarafından kısmen yayımlandıktan başka II. Bayezid’in bazı fermanları da Arnavutluk’ta 1967’de Pepo Petrak eliyle neşredilmiştir. 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde de İlyas Bey’in İstanbul’daki camii ve sıbyan mektebine ait evkafın gelirleri ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
İmrahor (Mîrâhur) İlyas Bey Camii aslında İstanbul’un güneybatısında Yedikule yakınında, Bizans döneminde İstanbul’un en büyük ve en eski manastırlarından Studios Manastırı’nın Hagios Ioannes Prodromos (Vaftizci Ioannes = Yahyâ) adına yapılmış kilisesiydi. 454’te Doğu konsülü olan Studios tarafından muhtemelen 461 yılına doğru inşa ettirilmiş, ayrıca yanında bir manastır kurulmuştur. Bugün harabe halinde bulunmasına rağmen yapı şehrin henüz ayakta duran en eski dinî binası olduğundan özel bir tarihî değere sahiptir. Bunun yanında erken hıristiyan döneminin mimari özelliklerini aksettirdiği için de ayrı bir önem taşımaktadır.
Boğaziçi’nin Anadolu yakasında geniş arazileri olan ve 700 keşiş barındıran bu manastırın 796-826 yılları arasında başında bulunan Theodoros, “ikonoklasma” (tasvir kıran) adı verilen akım sırasında sert çıkışları ile tanınmıştı. Böylece Studios Manastırı önemli bir Hıristiyanlık merkezi olmuş, zamanla büyük bir teoloji kuruluşu halini alarak Bizans tarihi boyunca burada yazılan veya istinsah edilen kitaplar, yapılan minyatür ve ikonalar şöhretinin artmasını sağlamıştır. Manastırda keşişlerin hazırladığı, günümüze kadar gelebilen başlıca yazma eserlerin bir katalogu Atina’da Eleopoulos tarafından derlenerek basılmıştır (1967). Latin istilâsı yıllarında (1204-1261) kilise ve yanındaki manastır bakımsız kalarak harap duruma girdiğinden İmparator II. Adronikos Palaiologos’un kardeşi Konstantinos Palaiologos tarafından 1293’te büyük ölçüde tamir ettirilmiş, bilhassa kilise eski ihtişamına kavuşturulmuş, arazisinin etrafı kalın duvarlarla çevrilmiştir.
Âşıkpaşazâde, Yıldırım Bayezid’in en küçük oğlu Kasım Çelebi’nin ağabeyi Süleyman Çelebi tarafından Bizans’a rehin olarak bırakıldığını yazar. Bizanslı tarihçi Doukas ise adını vermeksizin Bizans’taki bir Türk şehzadesinin 1417 yılında bir veba salgınında ölmeden önce Hıristiyanlığı kabul ettiğini ileri sürerek Studios Prodromos Manastırı’nda kilisenin yanında kapının iç tarafına gömüldüğünü bildirir.
Bu yıllarda Bizans’a gelen İtalyan Cristoforo Buondelmonti’nin seyahatnâmesindeki İstanbul resminde Ioannes Kilisesi, mimarisinin ana çizgileri ve etrafını çeviren yüksek duvarı ile açık surette belirtilmiştir.
İstanbul’un fethi sırasında bu manastırla kilisesinin durumu belli değildir. Ancak Studios Manastırı ve Ioannes Prodromos Kilisesi’nin II. Bayezid döneminde (1481-1512) İmrahor İlyas Bey tarafından camiye dönüştürüldüğü bilinmektedir. Cami, fetihten sonra İstanbul’a getirilerek iskân ettirilen ve ana dilleri Türkçe olan hıristiyanların yerleştirildiği bir bölgede bulunuyordu. 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde cami ve mektep personeli arasında “şeyh-i zâviye” ile “mürîdîn der çilehâne” kayıtlarının da görülmesi, İmrahor İlyas Bey Camii’nde daha XVI. yüzyılda bir tekkezâviyenin var olduğunu gösterir. Hüseyin Ayvansarâyî’nin bildirdiğine göre Tatar mirzalarından Devlet Han, İmrahor İlyas Bey Camii’nde bir zâviye kurarak tevliyetini evlâda şart etmiştir. 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’n-de (s. 376) İmrahor İlyas Bey Camii vakıfları arasında, 950 Muharreminde (Nisan 1543) Hacı Bâlî b. Erdoğdu tarafından yapılan bir vakıf kaydında mütevelli olarak yine Devlet Han adına rastlanmıştır. Bu zâviyenin şeyhleri İmrahor Camii’nin avlusunda medfundur. İstanbul’un çeşitli yerlerindeki yirmi kadar Sünbülî tekkesinden biri olan zâviye XIX. yüzyıl sonlarına gelinceye kadar hizmet vermiştir.
İstanbul’da büyük tahribat yapan 1179 (1766) yılı depreminde İmrahor İlyas Bey Camii’nin zarar gördüğüne ihtimal verilebilirse de bu hususta açık bilgi yoktur. Fakat 14 Ramazan 1196’daki (23 Ağustos 1782) yangında İmrahor İlyas Bey Camii ağır zarar görerek birçok kısmı yıkılmıştır. Nitekim binayı yarı yıkık durumda gösteren bir gravür mevcuttur. Yangından az sonra caminin, III. Selim’in hazinedar ustalarından Nâzıperver adlı bir hanım tarafından 1219 (1804) yılında mahiyeti bilinmeyen bir şekilde tamir ettirildiğini ifade eden bir tarih beyti olduğu gibi 1236’da (1821) Hassa başmimarı Mehmed Râsim tarafından burada bir tamir daha yapıldığına dair kayıt mevcuttur. Cami 1894 depreminde de zarar görmüş, üstünü örten çok geniş yüzeyli ahşap çatı çürüyerek bel vermeye başlamış, 1908 yılı kışında üzerine yığılan karın ağırlığı ile kısmen çökmüştür. Bir daha tamir edilmeyen yapı o tarihten itibaren gittikçe harap olarak şimdiki durumuna gelmiştir.
İmrahor İlyas Bey Camii, Bizans döneminde manastır iken önemli bir el yazması ve tezhip atölyesi olarak çalıştığı gibi Türk döneminde de ünlü hattatların yetiştiği bir merkez olmuştur. Nitekim caminin imamlarından Hâfız Osman’ın yetiştirdiği Seyyid Abdulah, Şeyh Hamdullah ekolünün en iyi temsilcisiydi. Eğrikapılı Mehmed Râsim ve Şekerzâde Seyyid Mehmed onun önde gelen talebelerindendir.
İstanbul’da 1914 yılına kadar faaliyetini sürdüren Rus Arkeoloji Enstitüsü, 1907’de yapının içinde araştırmalar yaptırarak sağdaki sahnın (nef) altında bazı Bizans dönemi mezarlarını ortaya çıkarmıştır. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde yer alan ve Bizans sanat tarihi bakımından önemli olan bu mezarlar “parçalı lahitler” denilen gruptandır. Yine burada bulunan mozaik bir kadın (Meryem [?]) resmi parçası Atina’ya götürülmüştür.
İmrahor İlyas Bey Camii, çatısı tamamen çöküp enkazı da kaldırıldıktan sonra aynı zamanda buradaki tekkenin son şeyhi olduğu bilinen son imamı tarafından yazları ramazan aylarında teravih namazlarında kullanılmaya devam ediyordu. Ayrıca binanın girişinde narteks kısmının sol tarafında, evvelce içinde yukarı kattaki galeriye çıkışı sağlayan ahşap merdivenin bulunduğu 5 × 4 m. ölçülerindeki bölüm bir duvarla bölünerek ve içine mihrap yapılıp minyatür bir de minber konularak cami haline getirilmişti. Yapı müzeler idaresine geçtikten sonra bu küçük ibadet yeri de elli yıl hizmetin arkasından ortadan kaldırılmıştır. 1925-1930 yılları arasında bir yabancı hanım, maddî yardımda bulunarak çatlamış olan girişteki mermer sütunların demir çemberlerle takviye edilmesini sağlamış, 1970’li yıllarda duvarların üst kısımları biraz düzeltilerek daha fazla yıpranmalarının önlenmesine çalışılmıştır. Aynı yıllarda Kültür Bakanlığı, İmrahor İlyas Bey Camii’nin restorasyonu için bir program girişiminde bulunmuş, fakat hiçbir çalışma yapılmadığı gibi Alman Arkeoloji enstitülerinin İstanbul şubesinin aynı yoldaki bir tasarısı da sonuçlanmadan kalmıştır.
Kilise, Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarına ait bazilikaların Helenistik denilen yaygın (klasik) tipinin başarılı bir örneği olup kuzey tarafındaki sütunlar kısmen günümüze ulaşabilmiştir. Bizans dönemine ait avlunun güney tarafında yakın tarihlere gelinceye kadar büyük ahşap bir yapı halinde tekke ve şeyh evi bulunuyordu. Avlunun ortasında da bir mimari özelliği olmayan, üstü ahşap çatılı bir şadırvan vardı. Avluyu takip eden ve caminin son cemaat yerini oluşturan narteks kısmının aslında açık bir revak halinde olduğu ve burada dört mermer sütunla avluya açıldığı görülür. Caminin kullanıldığı dönemlerde bu sütunların araları camekânlı tahta bölmelerle kapatılmıştı. Evvelce bu narteksin iki ucunda yukarı katlara çıkışı sağlayan ahşap merdivenler vardı. Sonraları, herhalde gerçekleştirilen tamirlerde yan galerilere çıkış için içeriden merdivenler yapılmıştır. Sağda, uzun süredir şerefeden yukarısı yıkık olan tuğladan bir minare yükselir.
Etrafları mermer çerçeveli üç kapıdan orta sahna geçilir. Yanlarda ayrıca narteksten yan neflere açılan kapılar vardır. Narteksin üstü, yakın tarihlere gelinceye kadar kiremit kaplı ve öne meyilli ahşaptan bir çatı ile örtülü olup ayrıca içeriden bir tavana sahipti. Ana mekân, yeşil ve benekli breş taşından her sırada yedişer tane olmak üzere iki sütun dizisiyle uzunlamasına üç sahna ayrılmıştı. 1766 depreminde veya 1782 yangınında sağdaki sütunlar devrilip parçalandığından bu dizi bütünüyle kaldırılmış, yalnız buradaki desteklerin altında uzanan seki kalmıştır.
Caminin mâmur olduğu dönemde burada sütunlar gibi boyanmış ahşap direklerin bulunduğu bilinmektedir. Soldaki dizi ise şimdilik ayakta durmakta olup devrilmesini önlemek için son yıllarda ahşap bir iskele ile desteklenmiştir. Binanın geçirdiği yangınlarda sütunların ince işlenmiş kompozit üslûptaki mermer başlıkları kavrulduğundan kaba birer kitle halinde kalmışlardır. Bunların üstlerinde uzanan yine mermer arkitravlar da hayli hırpalanmıştır. Her iki yan nefin üzerinde, binanın ilk yapıldığından itibaren ahşap kirişlere oturan galerilerin bulunduğu kolaylıkla tahmin edilir. Bunlar uzun süre içinde yenilenmekle beraber en son yapılanlar 1910’da hâlâ duruyordu.
Dıştan üç cepheli bir çıkıntı biçiminde olan apsisin üstündeki yarım yuvarlak kasnak, buradaki pencerelerin kemer biçimlerinden anlaşıldığına göre barok üslûbundadır. Bu duruma göre herhalde XVIII. yüzyıl sonlarında veya XIX. yüzyıl başlarında yapılmıştır. Bilinmeyen bir dönemde apsis çıkıntısı üstündeki yarım kubbe yıkılmış ve bu kısmın üstü eski fotoğraflarda görüldüğü gibi tahta ile kaplanmıştır.
İmrahor İlyas Bey Camii bazilika biçiminde olduğuna göre üstü kiremit örtülü bir ahşap çatı ile kapatılmıştı. Narteksin üstündeki pencereli duvar XVIII. yüzyılda yapıldığından çatının şekli hakkında bir fikir vermez. Bu sebeple çatının ilk biçimini tahmin etmek hayli zordur. Belki binanın üstünde orta nefi kapatan çift meyilli bir çatı vardı. İki yanlarda daha alçak, dışa eğimli çatılar bulunuyordu. Belki de dört tarafa meyilli daha yayvan bir çatıyla örtülmüştü. Nitekim 1908’de çökmeye başlayan çatı böyle idi. Selânik’te yine kiliseden çevrilen Eskicuma Camii de benzeri bir yapı olup Balkan Savaşı’ndan az önce restorasyonu yapıldığında bu ikinci sistemde bir çatı ile örtülmüştür.
Yapının çeşitli yerlerindeki mermerler, sütun başlıkları, pencere kemerleri, korniş ve frizler V. yüzyıl taş işçiliğinin güzel örnekleridir. Çünkü burada devşirme parçalar kullanılmamış, her şey bu yapı için hazırlanmıştır. Binanın eski kaynaklarda ihtişamı anlatılan duvar ve apsis yarım kubbesini süsleyen mozaiklerinden ise hiçbir şey kalmamıştır. Molozların arasında ele geçen bazı mozaik taneleriyle şimdi Atina’da Benaki Müzesi’nde bulunan bir mozaik parçası gerçekten bu çeşit süslemenin varlığının delilleridir. Bizans sanatında varlığı pek bilinmeyen bir iç süslemenin bazı parçaları da burada bulunmuştur. Bunlar, Selçuklu ve Osmanlı sanatından çok değişik teknik ve desende Bizans çinileridir. Latin işgalinin sona ermesinin arkasından yapılan tamirde orta nefin döşemesinin geniş yüzeyi yuvarlak örgü motifine göre düzenlenmiş, çerçevelerle kare veya dikdörtgen bölümlere ayrılmıştır. Çeşitli renkli taşların kesilmesi, bazı kısımlarda birbiri içine çakılması suretiyle meydana getirilen bu döşeme dış tesirlere açık kaldığından mahvolmaktadır. Bazı köşelerde kırmızı porfir taşı içine kakma tekniğinde yerleştirilmiş beyaz renkte taştan kanatlı bir grifon, bir av sahnesi gibi figürler veya küçük kompozisyonlar da görülür. Cami harap olduktan sonra orta nefin doğu ucunda evvelce sunak masasının durduğu yerde, içine iki üç basamakla inilen haç biçiminde ve önceleri içi mermer kaplı bir kutsal kalıntı (rölik) saklama hücresi bulunmuştur. Bu kilisede X. yüzyılda Aziz Ioannes’e ait olduğuna inanılan bir kuru kafa vardı. Latinler’in şehri yağmalamasında bu rölik Walon de Sarton tarafından Fransa’da Amiens’e götürülmüştür.
İmrahor İlyas Bey Camii’nin içinde Türk dönemine işaret eden hiçbir iz kalmamıştır. Hatta uzun süre duran mihrap bile yok edilmiştir. Bu tarihî eserin rölöveleri Cornelius Gurlitt, Alexander van Millingen, R. Traquair, Jean Adolphe Ebersolt ve Adolphe Thiers tarafından 1910-1914 yılları arasında yayımlanmıştır. Geniş bir alana yayılan manastırdan toprak üstünde bir iz görülmezse de binanın güney tarafında yirmi dört sütunlu, 18,60 ve 16,65 × 26,40 m. ölçülerinde bir su sarnıcı vardır. Fakat atölye olarak kullanılan bu eser yakın tarihlerde bir patlama sonunda kısmen yıkılmıştır. Sarnıca bitişik bir de iki sütunlu ayazma mevcuttur. Caminin kıble duvarının önünde kesme taştan klasik üslûpta yapılmış bir Türk çeşmesi de yok edilip ortadan kaldırılmıştır (resmi için bk. Güzel Sanatlar Dergisi, V [Ankara 1944], s. 103).
Caminin avlusu, tekkenin son mensuplarından bir ihtiyar tarafından yaşlı ağaçların gölgelediği, şadırvanın suyunun aktığı, son derece güzel çiçekli bir bahçe halinde yarım yüzyıl boyunca korunmuş ve şehrin tarihî hâtıralarla dolu dinlendirici bir köşesi olarak edebiyata geçmiştir. Gençliğinde tıp fakültesinde okuyan, daha sonra Fizan’a sürgün giden, geri döndüğünde caminin yanındaki harap ahşap tekke meşrutasına çekilerek her şeyden uzak bir hayat süren bu ihtiyar, tarih dolu eserin zevkle ziyaret edilen bir yer olmasını yarım yüzyıl sağlamıştır. Onun ölümüyle İmrahor İlyas Bey Camii harabesi hem romantik havasını kaybetmiş hem de son derece bakımsız kalmıştır. Bu caminin evkafından olup Aksaray’ın deniz tarafında bulunan çifte hamam da hiçbir iz kalmayacak şekilde ortadan kalkmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
Bizans sanatı ve İstanbul hakkındaki bütün kitaplarda İmrahor Camii yer aldığından burada sadece ana yayınlar gösterilmiştir. Bizans dönemi. A. G. Paspatis, Byzantinai Meletai, İstanbul 1877, s. 343-358; D. Pulgher, Les anciennes églises byzantines de Constantinople, Vienne 1878, s. 13-15, lv. I; Ph. Forchheimer – J. Strzygowski, Die byzantinischen wasser be hälter Konstantinopels, Wien 1893; J. P. Richter, Quellen der byzantinischen kunstgeschichte, Wien 1897, II, bk. İndeks; C. Gurlitt, Die Baukunst Konstantinopels, Berlin 1909-12, s. 31-32; A. Van Millingen – R. Traquaire, Byzantine Churches of Constantinople, London 1912, s. 35-61; J. Ebersolt – A. Thiers, Les églises de Constantinople, Paris 1913, s. 3-18; R. Janin, La géographie écclésiastique de l’empire byzantin, Constantinople: Les églis es et les monastères, Paris 1969, s. 430-440; T. F. Mathews, Early Churches of Constantinople, Pennsylvania 1971, s. 19-27; a.mlf., The Byzantine Churches of Istanbul, Pennsylvania 1976, s. 143-158; Semavi Eyice, “Les basiliques byzantines d’Istanbul”, XXVI. Corso di Cultura sull’arte Ravennate e Bizantina, Ravenna 1979, s. 103-113; Enis Karakaya, “İstanbul’un En Yaşlı Kilisesi-Studios”, Türkiyemiz, sy. 69, İstanbul 1993, s. 50-61; M. Sacit Pekak, “İstanbul’da Studios Manastırı, H. Ioannes Prodromos Kilisesi”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Dergisi, X, İzmir 2000, s. 101-121.
Türk dönemi. İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 370-376; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 196; a.e.; Camilerimiz Ansiklopedisi: Hadîkatü’l-cevâmi‘ (haz. İhsan Erzi), İstanbul 1987, II, 41-42; Derviş Efendizâde Derviş Mustafa, 1782 Yılı Yangınları (haz. Hüsamettin Aksu), İstanbul 1994, s. 43; Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livâsı, s. 324, 426-428; belgeler, s. 212-215; W. Müller-Wiener, Bildlexikon zur Topographie Istanbuls, Tübingen 1977, s. 147-152; Zâkir Şükrü, Mecmûa-i Tekâyâ (Tayşi), s. 7-8; Pepo Petrak, “Katër dekrete (fermane) të Sultan Bayazitit II Për Mirahor Ilyaz Beun”, Studime Historike, XXI/3, Tiranë 1967, s. 217-242; Semavi Eyice, “İstanbul’un En Eski Bizans Kilisesi: İmrahor İlyas Bey Camii”, İlgi, sy. 33, İstanbul 1982, s. 28-31; a.mlf., “İmrahor Camii”, DBİst.A, IV, 166-168; K. Kreiser, “Imrahor Câmi’i: Die Finanzen einer Istanbuler Moschee-Stiftung zwischen 1546 und 1706”, Istanbuler Mitteilungen, sy. 39, Tübingen 1987, s. 321-327; Nathalie Clayer, “Une etude encours sur un tekke Stambouliote: Le tekke d’Imrahor”, Observatoire urban d’Istanbul, sy. 5, İstanbul 1993, s. 30-31; M. Güler, “Bizans’tan Osmanlı’ya Kaldı, Peki Geleceğe Kalacak mı? İki Devrin Hüznü …”, Yeni Yüzyıl, İstanbul 3 Ocak 1997.
Semavi Eyice
Nicholas V. Artamonoff Collection‘ından 1935-1937 yıllarında kendi çekimi olan fotoğraflar:
Nicholas V. Artamonoff Collection‘ından 1937 tarihli diğer fotoğraflar:
Diğer eski fotoğraflar:
Aşağıdaki eski fotoğraflar Dr. Fatih Köse’nin yapı ile alakalı makalesinden alınmıştır.
Çatı çökmeden evvel cami (Encümen Arşivi)
1940’lı yıllarda caminin kuzey duvarı Encümen Arşivi)
1940’lı yıllarda caminin içi (Encümen Arşivi)
Sol nefi ayıran sütun sırası (Encümen Arşivi)
1930’larda mescid olarak kullanılan narteks bölümü (Encümen Arşivi)
Şadırvan ve son cemaat girişi (Encümen Arşivi)
Haberin tümünü okumak için tıklayın
Pafta: J8 – Süleymaniye – Vefa – Küçükpazar
Alman Mavileri olarak isimlendirilen haritalarla ilgili özet bir bilgiyi İstanbul Kültür ve Sanat Dergisi 1453’ün 2012 yılında yayınlanmış 13. sayısında buldum. Oradan özetle bir parça bilgi vermek gerekirse;
İstanbul kent planlanması için 1910 yılında Fransız Topoğrafya Cemiyeti’ne harita ihalesi veriliyor. 1911 yılında ölçme işlemleri tamamlanıyor ve harita çizimi Deutsch Syindikat für Staebaliche Arbeten firmasına ihale ediliyor. Haritalar 1/500 ve 1/1000 ölçekli olarak Türkçe isimler Fransızca telaffuz dikkate alınarak hazırlanıyor. Daha detaylı bilgiyi derginin olduğu PDF dökümanında bulabilirsiniz.
3 cilt olarak hazırlanan bu haritaların elime geçen dijital kopyalarının önemli bir bölümünü yükleyeceğim. Bazı eksiklikleri bulunmaktadır. Fiziksel ciltler elimin altında olmadığı için karşılaştırma ve ciltlere uygun belirli bir sıralama yapamıyorum. O nedenle pafta numaralarına göre bir sıralama yaptım. Linklerden ulaşacağınız JPG dosyalara açıklamaları kendim yazdım.
Şehir içindeki değişimi; yok olan eserleri tanımlamak; konum bilgilerini doğru olarak tespit edebilmek adına haritalar mühim. Ayrıca eski fotoğraflarda sıkça başvurduğumuz bir kaynak. Bu tip haritalar belli dönemlerde sınırlı sayıda baskıları yapılmış ve erişilmesi pek zor. O nedenle iyi taranmış dijital kopyalarının her an erişilebilir şekilde internete açılması gerekmektedir. Bunu yapabilecek, yapması gereken kütüphane ve kurumları harekete geçirmek ve peşinden takdir etmemiz ne güzel olurdu.
Öncelikle burada daha evvel bir yazı ya da albüm linkleri şeklinde paylaşılan haritaların albüm linklerini yeniden vereyim:
Bu haritalar sigorta şirketleri için hazırlandığı için dönemin tüm İstanbul’u maalesef yoktur. Tüm haritalar Google Photos üzerinde albümler şeklinde paylaşılmış olup, albümlere katılarak daha sonra kendi hesabınızın altından kolayca ulaşabilirsiniz.
Alman Mavilerini önemsiyorum; çünkü hem daha geniş bir noktaya temas etmiş, hem de özellikle eski İstanbul fotoğraflarının daha yoğun olarak elimizde bulunduğu yıllardaki eserleri, yolları tanımlamamızda daha fazla yardımcı olacağını düşünüyorum. Ayrıca daha geniş bir alan için hazırlanmışlar.
EDIT: İBB tarafından yayınlanan 3 ciltlik haritaların PDF formatını temin edince paftaları resim haline dönüştürdüm ve toplu olarak Google Photos’a koydum. Eğer PDF dökümanını indirmek isterseniz Atatürk Kitaplığı kataloğundan bulabilir yahut şu linkten indirebilirsiniz. (3 dosya 564 MB) Diğer paftalara nazaran çözünürlükleri çok daha düşük ve filigran mevcuttur. Bu 3 cilt kitabın sayfalarını resim dosyaları haline dönüştürdüm. Her cildin sonunda ayrıca bir indeks var ve bu indeksi de kullanabilirsiniz.
Yazının bundan sonrası filigransız ve yüksek çözünürlüklü paftalar içindir:
Alman Mavilerinde 1/1000 ölçekli olarak hazırlanan paftaların 1/500 olarak detayları da mevcuttur. Linkler verilirken üstte 1/1000 ölçek ve açıklaması ile hemen altında 1/500 ölçekli detay listelenecektir. Genelde 4 pafta ile verilen detayların bazıları eksiktir. Ayrıca denizin girdiği bölümler çizilmediği için paftalarda atlamalar olmaktadır. Bu sizleri yanıltmasın.1/1000 ölçekli paftaların tamamının yer aldığı google photos albümü şurada, 1/500 ölçekli paftalar ise şuradadır. Harita paftalarının genel çözünürlükleri 12 MP civarındadır. Sağ üstte yer alan information (i) işaretine tıklayarak detay görebilir; fare ile yakınlaştırma yapabilirsiniz.
Üstte ana pafta, altta alt paftalar olmak üzere pafta pafta adresler: