Pasifik Okyanusu’nda 21 kilometrekarelik yüzeye sahip olan Nauru, ekonomik tarihinin parlak dönemlerini geride bırakmasının ardından yeni bir girişime imza attı. Fosfat rezervlerinin ülkeye sağladığı yüksek gelir, geçmişte kişi başına düşen gelir açısından dünyanın önde gelen bölgeleri arasında Nauru’yu öne çıkarmıştı.
20. yüzyılın başlarında keşfedilen fosfat yatakları, Britanya ve Almanya tarafından işletildikten sonra bağımsızlık sonrasında Nauru yönetiminin kontrolüne geçti. 1980’lerde ada, uluslararası basında “dünyanın en küçük ve en zengin demokrasisi” olarak tanımlandı. Ancak fosfat rezervlerinin hızla tükenmesi, ekonomik refahın kısa sürede sona ermesine yol açtı.
1990’lı yıllardan itibaren fosfat gelirlerinin azalması ve plansız harcamalar, ülkenin ekonomik dengesini bozdu. Madencilik faaliyetleri adanın yaklaşık yüzde 80’lik bölümünü yaşanamaz hâle getirdi ve nüfus kıyı şeridine sıkıştı. Artan deniz seviyesi, kıyı erozyonu ve fırtına riskleri, yaşam alanlarını tehdit etmeye başladı.

Nauru yönetimi, bu zorluklara karşı çözüm olarak “yatırımla vatandaşlık” programını hayata geçirdi. Programa katılan kişiler 105 bin dolar ödeyerek Nauru pasaportu alabiliyor. Elde edilen gelir, nüfusun güvenli bölgelere taşınması ve yeni yerleşim alanlarının oluşturulmasında kullanılacak.
Nauru pasaportu, Birleşik Krallık, Hong Kong, Singapur ve Birleşik Arap Emirlikleri dahil olmak üzere 89 ülkeye vizesiz giriş imkânı sağlıyor. Yetkililer, programa katılım için ağır suç geçmişi olan kişilerin kabul edilmeyeceğini ve süreçlerin uluslararası denetimlerle yürütüleceğini açıkladı.